tarımenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
18°C

Rus Evi Müdürü Doç. Dr. Aleksandr Sotniçenko “Avrasya problemlerini birlikte çözümleyeceğiz.”

Üsküdar’da ‘Rus Edebiyatı ayrıca Kültürü Günleri’ semineri düzenlendi

Rus Evi Müdürü Doç. Dr. Aleksandr Sotniçenko “Avrasya problemlerini birlikte çözümleyeceğiz.”
29.01.2023 00:10
0
A+
A-

 Üsküdar’da ‘Rus Edebiyatı ayrıca Kültürü Günleri’ semineri düzenlendi

Rus edebiyatı ayrıca kültürü, Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen etkinlikte 2 gün boyunca birçok yönüyle ele alındı. Aralarında şair, yazar Ataol Behramoğlu, Rus Evi Müdürü Aleksandr Solniçenko, çevirmen Uğur Büke, senarist-yönetmen Alp Armutlu gibi önemli isimlerin bulunduğu konuşmacılar, Rusya-Türkiye arasındaki sosyal, kültürel ayrıca sanatsal benzerliklerine dikkat çekti. Yazar Behramoğlu, “Rus Edebiyatı çalışırken Türklerle ilişkilerinin muhteşem olduğuna rastladım” ifadelerini kullanırken Rus Evi Müdürü Doç. Dr. Aleksandr Sotniçenko da “Türkiye ile birlikte Avrasya problemlerini çözümleyeceğiz.” şeklinde konuştu.

İnsan ayrıca Toplum Bilimleri Fakültesi tarafınca Üniversite Kültürü dersi kapsamında düzenlenen ‘Rus Edebiyatı ayrıca Kültürü Günleri’ konulu 2 gün boyunca süren seminere katılım oldukça yoğun oldu. 

Seminer, İnsan ayrıca Toplum Bilimleri Fakültesi (İTBF) Siyaset Bilimi ayrıca Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı aynı zamanda PPM (Politik Psikoloji Uygulama ayrıca Araştırma Merkezi) Müdürü Prof. Dr. Havva Kök Arslan, İTBF İngilizce Mütercim ayrıca Tercümanlık Bölümü öğretim üyesi PPM Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder ayrıca PPM Müdür Yardımcısı Güler Kalay’ın moderatörlüğünde Güney Yerleşke’de gerçekleştirildi.

Seminerin ilk gününe Türk şair ayrıca yazar Ataol Behramoğlu, “Umudun Yolu” adlı kitap ayrıca belgeselin senarist ayrıca yapımcısı Alp Armutlu ayrıca Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğr. Gör. Gazeteci Gökhan Karakaş konuşmacı olarak katılım sağladı. Seminerin açılış konuşmasını Prof. Dr. Havva Kök Arslan ayrıca Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk gerçekleştirdi.

Prof. Dr. Havva Kök Arslan: “300 yıl barış içinde yaşadık”

Rus Kültürü ayrıca Türk kültürünün birbirlerini etkilediğini ifade eden Prof. Dr. Havva Kök Arslan; “Biz bu programı çok uzun süredir düşünüyorduk bugün gerçekleştirdiğimiz için çok heyecanlıyız. Rusya-Türkiye ilişkileri ayrıca kültürüne baktığımız vakit hem iyi bir zamanlama hem de herkesin sorguladığı bir zamanlamaydı ama bu programı gerçekleştirdiğimiz için mutluyuz. Uluslararası İlişkiler araştırmacısı olduğum için Rus – Türk tarihine baktığımızda 1074’ten beri yani Kırım’ı kaybettiğimizden beri çok savaşlardan bahsediliyor ama aslında 300 küsür yıllık tarihte aslında o kadar çok savaşmamışız.   Fiilen 11 yıl savaşmışız. Geri kalan 300 yıl barış içinde yaşamışız. Diğer Avrupa tarihindeki ülkelere baktığımız vakit o kadar çok değildir. Sonuçta Rusya İmparatorluğunun ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun çöküşüne baktığımızda neredeyse tam denk gelmiştir. Doğum olarak hem Sovyetler Birliği hem de Türkiye Cumhuriyeti olarak düşünürsek doğumumuz çok benzer tarihler olmuştur. Çanakkale Savaşı’nda Sovyetler Birliği’nin yardımı çok kritiktir. Komşu olduğumuz için aynı zamanda kültürel yönden de birbirimizi çok etkilemişiz. Özellikle Rus Kültürü, Türk Kültüründen çok etkilenmiştir. Çünkü hem Osmanlı İmparatorluğuyla hem de Asya Türk halklarıyla çok iç içe yaşamış oldukları için etkilenmiştir. Bugün de Rus kültürünün Türk kültürünü ne kadar etkilediğini burada konuşmak amacıyla toplanmış bulunmaktayız” şeklinde konuştu. 

Prof. Dr. Muhsin Konuk“Hedefimiz Üsküdar’da Rusya Araştırmalar Merkezini açmaktır”

Devletlerin aralarında yakın ilişkiler olması için milletlerin kaynaşması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Muhsin Konuk; “Rusya ayrıca Türkiye arasında o kadar ciddi bir ilişki var ki bu ilişkilerde artık kavgayı, savaşı unutalım. Yunus Emre Enstitüsü’nün ayrıca Rus Evinin ortaklaşa olarak Medeniyetler ayrıca Kültürler köprülerini kurmaları ayrıca bu köprüler sayesinde iki milletin haklarının daha çok kaynaşması gerektiğine inanıyoruz. Ben bu toplantının da özellikle Üsküdar Üniversitesi’nde yapılmış olmasından dolayı onur duyuyorum. Hedefimiz en kısa zamanda Rusya Araştırmaları Merkezi’ni üniversitemizde açmaktır. Bu merkezimizin de çok güzel çalışmalara imza atacağına inanıyorum. Devletlerarasındaki ilişkilerde, münasebetlerde eğer kültürel ilişki olmazsa, milletler ayrıca halklar birbirleriyle kaynaşmazlarsa devletlerarasındaki ilişkiler de çok uzun süreli olmuyor. Bu toplantının somut bir adım olmasını temenni ediyorum ayrıca hepinize teşekkür ediyorum.” dedi.

Dr. Güler Kalay: “Ulus, devlet ilişkilerinde siyasi kültür çok önemli”

Rus ayrıca Türk Kültürünün yakın ilişkiler üzerinde olduğunu belirten Kalay; “PPM Merkezi olarak böyle bir etkinliğe gerek duyduk çünkü hepimizin bildiği gibi ulusların, devletlerin arasındaki ilişkilerde siyasi kültür çok önemlidir. Siyasi kültürün oluşumunda toplumların dili, sosyo kültürel yapısı son derece önemlidir. Türk ayrıca Rus toplumları olarak yüzyıllar önce başlayan ilişkimizde bu kültürlerin karşılıklı yapısı devlet geleneklerimizde çok önemli faktörlerdir. Bu amaçla Politik Psikoloji Merkezi olarak çok yakın komşumuz, politik ayrıca sosyolojik olarak da çok yakın ilişkiler içerisinde olduğumuz Rusya’yı edebiyatıyla ayrıca tiyatrosuyla sizlere tanıtmak istedik. Bu etkinliği bu yüzden düzenledik.” diye konuştu.  

Rus Evi Müdürü Aleksandr Sotniçenko: “Hep beraber emperyalizme karşı savaştık”

Rus Evi olarak Türkiye – Rusya ilişkileri için yaptıkları projelerden bahsederek barış ortamında yaşanabileceğini ifade eden Rus Evi Müdürü Doç. Dr. Aleksandr Sotniçenko; “Projelerimiz oldu. Projemizden biri Dostoyevski kitabı hakkındadır. 2021 tarihinde Dostoyevski’nin 200’üncü doğum günüymüş. Biz Ataol Behramoğlu ile birlikte Eskişehir’de bir tören düzenledik. Orada hem tiyatro, müzik gibi çalışmalar yaptık. Bu yıl biz Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı olduğu için bir proje yaptık. İki bağımsız devletler olarak yani Rusya ayrıca Türkiye olarak Moskova anlaşması yaptık. Bu kardeşlik antlaşmasıdır. Hep beraber emperyalizme karşı savaştık. Bu Rusya ayrıca Türkiye iş birliği sembolü olacaktır. Bunu bilmemiz lazım. Varoşilov çok ünlüymüş çünkü onun Mustafa Kemal Atatürk’e Varoşilov tarafınca hediyeler vardır.  Bu sene Varoşilov’un 90’ıncı senesi olacak. Biz Rus Evi olarak Ankara’da büyük bir sergi yapmak istiyoruz. İran’ı da düşünürsek; biz üç bağımsız devletler olarak bağımsız olmak istiyoruz. Birlikte Avrasya problemlerini çözümleyeceğiz. Umarım en yakın Suriye problemini çözeceğiz. Kafkasya, Azerbaycan, Ermenistan problemi başka da bir şey varsa biz hep beraber yapabiliriz. Çünkü biz Avrasya’da yaşıyoruz. Savaşa gerek yok. Mülteciler geldiler ayrıca bu bizim için önemli değil. Umarım Rusya –Türkiye olarak biz en önemli problemi çözmek istiyoruz.” dedi.

Alp Armutlu: “Umudun yolu belgeselini Moskova’da yayınlayacağız”

Yazdığı ayrıca yönettiği Umudun Yolu belgeselinin doğuşunu anlatan Alp Armutlu; “Umudun Yolu Belgeseli 344 km’lik İnebolu ile Ankara arasındaki Anadolu kadınının kağnılarıyla birlikte Türk Kurtuluş Savaşına mevcut olan katkısını anlatıyor. Pandemi dönemini fırsat bilip Umudun Yolu kitabını kaleme aldım. Daha sonra bu kitabı okuyan iş adamlarının desteğiyle birlikte Umudun Yolu’nu belgesel haline getirdim. Umudun Yolu ismi ayrıca tasarımı eşim İnci Armutlu’ya aittir. Belgesel de oyuncu olarak da yer alan Rus Evi Müdürü Aleksandr Solniçenko ile birlikte büyük ihtimalle Moskova’da TV kanallarında ya da sinema salonlarında gösterilmesiyle ilgili çalışmaları yapacağız. 344 km kağnı kullanmak çok kolay değildir. Bunu merek etmeyin çünkü hiçbir kadın İnebolu’ dan çıkıp direkt Ankara’ya kadar gelmedi. 40 ya da 50 km’lik bayrak yarışı haline yaptılar.” diye ifade etti.

Gazeteci Gökhan Karakaş: Sovyet Rusya’dan gelen silahlar, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasını sağladı”

Umudun Yolu belgeseline dâhil olup, Alp Armutlu’ya şükranlarını ifade ederek Kurtuluş Savaşının zor şartlarda kazanıldığını ifade eden Karakaş: “Ben de Alp Armutlu’nun projesine dâhil oldum. İkimiz de Kuvayı Milliye kültüründen gelen ayrıca Atatürk devrimlerinin takipçisi olan iki dostuz. Beni davet ettiği için ona şükran borçluyum. Bu projede olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Her şey 26 Nisan 1920’de Atatürk’ün Sovyet Rusya’ya yazdığı mektupla başladığının altını çizmek istiyorum. O mektup olmasaydı Alp ile ben belki huzurunuzda olmayacaktık. Belki Türkiye de olmayacaktı. Çünkü Sovyet Rusya’dan gelen silahlar, Kurtuluş Savaşının kazanılmasını sağladı. Sovyet Rusya’dan gelen silahların, Anadolu’ya ulaştırılmasıyla bu savaş kazanıldı. Ne kadar silah yardımı yapıldığına dair bir bilgimiz yok. Bununla ilgili bir akademik çalışma maalesef yok. “Umudun Yolu” belgeselinin “İstiklal Yolu” demek olduğunu bana Alp öğretti. İnebolu’dan başlayıp Polatlı’ya kadar olan 344 km yolun bilinmesi lazım. İşgal kuvvetlerinin donanma hacmi 350 bin ton. Türk Kuvayı Milliye donanmasının yaklaşık 60 bin. O kadar fark var arasında. Bir emperyalizm devine kafa tutan 8 – 10 tane yelkenliden bahsediyoruz. Bu nasıl bir kafa tutuş. Nasıl bir meydan okuma. Biz buna meydan okumuşuz ayrıca kazanmışız. Bu konuda gençlere ödev verilmeli. İstiklal Yoluna gidip kamp yapmalılar. Çadır kurmalı. Ateş yakmalı. Biz Alp ile bu sene yapacağız. Yürüyerek tamamını geçeceğiz. Bu bir ödev olmalı. Bitirme tezi olmalı. Bu konu araştırılmalı. Araştırılırsa Kurtuluş Savaşının nasıl kazanıldığı hakkında daha net bilgilere erişiriz.” dedi.

Ataol Behramoğlu: “Rus Edebiyatı çalışırken Türklerle ilişkilerinin muhteşem olduğuna rastladım”

Rus edebiyatı üzerine söyleşisini gerçekleştirerek Rusya ayrıca Türkiye kültüründen söz eden Behramoğlu; “Bizim Kurtuluş Savaşı tarihini ezbere bilmemiz gerekiyor. O da o kadar kolay değil. Ezberlememiz lazım. 19 Mayıs 1919’dan, 23 Nisan 1920’den geçerek 100’üncü yılını kutlamakta olduğumuz Cumhuriyet’e kadar bütün bu sürede olanları ezbere bilmemiz lazım. Eğer Sakarya’da biz kaybetmiş olsaydık bugün ne Türkiye olurdu ne de Türkçe olurdu. Hiçbir şey olmazdı. O yüzden hem bunları ezbere bilmeliyiz. Bizim varlığımız Kurtuluş Savaşındaki o başarının altında yatıyor. Rusya’nın yardımı büyük bir olaydır. Ben de kendime göre ‘Mustafa Suphi Destanında’ anlatmaya çalıştım. Rus Edebiyatının başlangıç tarihi 11’inci yüzyıla dayanır. O dönemdeki Rusların Hristiyanlığı kabulü ile Türklerin İslamiyet’i kabul edişi aşağı yukarı aynı tarihlerde gerçekleşiyor. Ben Rus Edebiyatına çalışırken hep Türklerle ilişkilerinin muhteşem olduğuna rastladım. Aslında Rusça ayrıca Türkçe birbirinin içine girmiş iki dildir. Konular da öyledir. 15’inrci yüzyıl Osmanlı Padişahını, 16’ıncı yüzbu yılın Rus Prensine örnek olarak gösteriyorlar. Nasıl oluyor da 16’ıncı yüzyılda 15’inci yüzyıl Osmanlı Padişahı örnek gösterilirken, Rusya hızla arayı açmış. Türkiye’de 100 yıl 200 yıl geride kalmış. Bunun sebebi Rusya’da ilk kitap 1564 tarihinde matbaada basılıyor. Bu Türkiye’de gecikmiş. Rusya’da bilimler akademisi 1725’de kurulmuş. Biz 1720’de matbaayı aldığımızda Ruslar 1725’de bilimler akademisini kuruyor. Rusya’da 11’inci yüzyıllardan başlayarak 19’uncu yüzyıla kadar gelen korkunç bir toprak köleliği diye bir şey var. Köylünün hiçbir hakkı ayrıca hukuku yok. Rus edebiyatına çalışırken bunları hayretle gördüm. 19’uncu yüzbu yılın Rus edebiyatı neden Fransız edebiyatından, İngiliz edebiyatından daha halkçı sorusunun cevabı ise toprak köleliği hikayesidir. Yazarların çoğu o köylü çocuklarıyla beraber çiftlikte oynuyorlar. Devamında yazar olmaya başladıkları vakit haksızlıkları anlamaya başlıyorlar. 1812’de Rusya Napolyon tarafınca işgal ediliyor. Rus subayları Paris’e kadar giriyor. Omuz omuza halk çocuklarıyla savaşıyorlar. O köylü çocuklarıyla savaşıyorlar ayrıca orada halkı daha çok tanıyorlar. Dolayısıyla Rus edebiyatı halkçı bir edebiyattır.” şeklinde konuştu.

Yazar Ataol Behramoğlu’nun yaptığı kapanış konuşmasının ardından Prof. Dr. Havva Kök Arslan tarafınca konuşmacılara teşekkür belgesi takdim edildi. Rus Edebiyatı ayrıca Kültürü Günleri birinci oturumu toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

Üsküdar Üniversitesi İnsan ayrıca Toplum Bilimleri Fakültesi tarafınca Üniversite Kültürü dersi kapsamında düzenlenen ‘Rus Edebiyatı ayrıca Kültürü Günleri’ konulu seminerin ikinci oturumunda yine alanında önemli isimler yer aldı. PPM Müdürü Yardımcısı Dr. Güler Kalay moderatörlüğünde gerçekleştirilen seminerin ikinci gününe konuşmacı olarak Alfa Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Küpüşoğlu, Çevirmen Uğur Büke ayrıca Tiyatro Yönetmeni Musa Arslanali katılım sağladı. 

Mustafa Küpüşoğlu: “Rusya ayrıca Türkiye modernleşmede birbirine benziyor’

Neden Rus eserlerine ağırlıklı ilgi gösterdiğine değinen Mustafa Küpüşoğlu; “Alfa çok büyük bir yayınevi. Çok fazla kitap basıyor. Aynı zamanda ana akım bir yayın evi, tabi ki klasiklere özel bir ilgi gösteriyor. Klasikler arasından Rus eserlerine ağırlıklı ilgi gösteriyor olması aslında benim tercihim. Türk edebiyat dünyası Rus klasiklerine bence çok düşkün. Çünkü bizde klasik deyince aklımıza ilk gelen ülke Rus klasikleridir. Modernleşmenin iki ülke için çok benzediğini düşünüyorum. Edebiyatında bu modernleşmeye paralel olarak çok ortak yönleri var.  Türk ayrıca Rus okuru edebiyatı biraz siyasetin yamacında okumayı seviyor. Ortamdaki siyasi gerilmeler, ekonomik iniş çıkışlar okuru klasik kitap almaya iteliyor. Psikolojik bir yönelim aslında. Rusya’da da Türk edebiyatına karşı bir ilgi var. Orhan Pamuk rüzgârı esmişti bir dönem.” ifadelerini kullandı. 

Çevirmen Uğur Büke: “Çehov şahıs ayrıca edebi olarak farklı bir kişilik”

Çehov eserleri üzerine değerlendirmede bulunan Uğur Büke; “Çehov’un Rus Edebiyatında farklı bir yeri var. Çünkü Çehov şahıs ayrıca edebi olarak farklı bir kişilik. Dünyaya bakış açısı çok farklı. Diğer yazarlara hiç benzemiyor. Genelde bizim şu an klasik diyebildiğimiz yazarların %99’u soylu kesimden geliyor. Tüm zamanları boş olduğu için yazıyorlar. Buna Tolstoy da dahil. Çehov’un dedesi köle. Dolayısıyla bunların haricinde Çehov ayrıca Dostoyevski’yle beraber başka bir edebiyat doğuyor. Tabii burada yoksulluğun verdiği bir bakış açısı ayrıca aldığı eğitimin etkisi var. Çehov doktor oluyor. Fakat yine para yetmiyor ayrıca küçük hikâyeler yazmaya başlıyor. O şekilde devam ediyor. Özellikle 1880’li yıllarda toplumdaki değişimi yakalıyor. Çevreyi çok iyi gözleyebilen bir yazar. Çehov’un bütün oyunlarında ki temel günlük hayat yansıması. 15 tane büyük oyunu var. Hemen hepsi bütün dünyada oynanıyor. Sahnesi çok doğal ayrıca net.” dedi. 

Tiyatro Yönetmeni Musa Arslanali: “O küçük kasaba bunalımını aştığımız anda Türkiye çok daha ileri gidecektir”

Çehov eserlerinde bulunan dramatik yapıdan bahseden Musa Arslanali; “Çehov bugünü yansıttığı için klasik. 300 yıl sonra da okuduğumuzda bugüne dair bir şey buluyoruz.  Tiyatroda metin çok uzun olduğu vakit belli bölümleri keseriz. Fakat Çehov’da bunu yapamıyorsunuz. Dili olarak o kadar sağlam dramatik bir yapıda kurmuş ki bir kelimeyi atsanız sanki çatı dağılacak gibi. Karakterler genellikle aynı. Küçük kasaba ayrıca oradaki bunalım, geçiş döneminin insanlara yarattığı olumsuzluk ayrıca yeni bir şeye nasıl geçeriz düşüncesi. Çehov’da modernleşmeyi hep görürüz. Mesela tren metaforu hep vardır. O tren ‘Biz bu küçük kasabadan bir gün gideceğiz’ fikrini vermeye çalışır. Fakat ne yazık ki gidemezler. Oradaki o küçük dünyada genellikle birbirlerini yerler. Sürekli bir aşk üçgeni kurar Çehov oyunlarında. Bunlar hep umutsuz aşktır. Absürt tiyatronun örneklerini görürüz. O süreklilik, konuşmalar, durağan diyaloglar, sürekli içme ayrıca umutsuzluk hali görülür. Bizim toplumda da sürekli dertlenme hali var. Büyüdüğüm aileyi Çehov’un kurduğu dünyaya hep benzetmişimdir. Biz bence Türkiye’de bu sorunu yaşıyoruz. Çehov’un yaptığı gibi. O küçük kasaba bunalımını aştığımız anda Türkiye çok daha ileri gidecektir.” şeklinde konuştu.

Yoğun ilgi gören ayrıca önemli isimlerin katılım gösterdiği seminer Dr. Güler Kalay tarafınca katılımcılara teşekkür belgesi takdim edilmesi ayrıca toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.  Seminerin ardından ise Rus Klasik Yazarları Resim Sergisi gezildi.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Sponsorlu Bağlantılar: - sosyal içerik platformu - ETSY Blog - uygulama fikirleri - vize başvurusu islami sohbet müzik indir dini sohbet sohbet dijital pazarlama ajansi dijital pazarlama elektronik sigara grup sex deneme bonusu deneme bonusu veren siteler betvolegiris.co van escort deneme bonusu