Analog dönem boyunca çerçeayrıca oranlarının 1.15:1, 2.76:1 gibi yatay ölçekte düzenlendiğini belirten uzmanlar, 1970’li yıllara doğru sinema için çekilen filmlerin televizyonda gösteriminde sorun yaşanmaması adına 4:3 boyutundaki ekran oranının kabul gördüğünü ifade ediyor.
Analog dönem boyunca çerçeayrıca oranlarının 1.15:1, 2.76:1 gibi yatay ölçekte düzenlendiğini belirten uzmanlar, 1970’li yıllara doğru sinema için çekilen filmlerin televizyonda gösteriminde sorun yaşanmaması adına 4:3 boyutundaki ekran oranının kabul gördüğünü ifade ediyor. Doç. Dr. Cem Tutar, akıllı telefonlardaki tasarımın dikey video çekiminin ön plana çıkmasına neden olduğunu vurgularken amatör çekimlerde öne çıkan dikey formata karşılık ana akım sinemanın bu çekim ölçeklerine henüz mesafeli yaklaştığına dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cem Tutar, yeni basın teknolojileri ile birlikte hayatımıza giren dikey ölçekte video çekimlerinin kullanım alanları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Çerçeayrıca oranları yatay ölçekte düzenleniyordu
Yeni basın teknolojilerinin sadece yeni bir görme rejimini değil aynı zamanda Rönesans’tan bu yana gelen perspektif algısındaki yeni bir kırılmaya da işaret ettiğine göze çarpan Doç. Dr. Cem Tutar, “20’nci yüzbu yılın başında klasik kitle iletişim araçlarından biri olan sinemaya bakıldığında işit-görsel bir sanat dalı olarak, biçimsel kodlar ayrıca içerik düzleminde kendinden önceki sanat dallarından özellikle tiyatronun kodlarını kullandığı ayrıca bunları tekrardan yorumladığı görülüyor. Analog sinema, ışığa duyarlı selüloit bir şerit üzerinde sabitlenen ayrıca sergilenen bir sinemadır. Biçimsel kod olarak yatay formatta filmlerin çekilmesinde her iki gözün konumundan kaynaklı görüş şekli, teknik ayrıca ekonomik sebepler, batı sahne sanatlarında sahne ayrıca oturma düzeninin yarattığı alışkanlıklar ayrıca hikâye anlatımında yatay kompozisyonların kolaylık sağlayacağı düşüncesi egemendir. Bundan dolayı analog dönem boyunca çerçeayrıca oranları 1.15:1, 2.76:1 gibi yatay ölçekte düzenleniyordu.” dedi.
4:3 ekran oranı kabul gördü
Sinemada yatay çerçevenin benimsenme nedenlerine bakıldığında sosyo-kültürel ayrıca ekonomik nedenler üzerinden insanın görme duyusunun nasıl inşa edildiğinin yakından görülebildiğini ifade eden Doç. Dr. Cem Tutar, “1950’li yıllara gelindiğinde televizyonun görme rejimine etkisi ortaya çıktı. Ulusal Televizyon Standartları Komitesi (NTSC) televizyon monitörlerinin yükseklik ayrıca genişliğini standartlaştırırken 4:3’ü temel aldı. Televizyon ayrıca sinema endüstrisi arasındaki ekonomik ilişkiler göz önüne alındığında 1970’li yıllara doğru sinema için çekilen filmlerin televizyonda gösteriminde sorun yaşanmaması adına 4:3 boyutundaki ekran oranı genel kabul gördü. Gözün fizyolojik yapısını, insanın yatay düzlemde dikeye oranla daha geniş bir görme alanına sahip olmasını temel alan 16:9 formatı panoramik bir görüntü sunuyor.” diye konuştu.
Sinemada dikey çekim ölçeklerine mesafeli yaklaşılıyor
Doç. Dr. Cem Tutar, ‘Görsel materyallerin çerçeayrıca oranlarının üretim ayrıca dağıtım aşamalarındaki son kırılma noktası akıllı telefonlarla gerçekleşti’ dedi ayrıca sözlerini şöyle tamamladı:
“Akıllı telefonların dikey tutulacak şekilde tasarlanması, dikey video çekiminin ön plana çıkmasına neden oldu. Son yıllarda amatör video üretim ayrıca tüketiminin daha çok mobil cihazlar üzerinden yapıldığı göz önüne alındığında teknik cihazın özellikleri bu bağlamda işit-görsel malzemenin biçimsel özelliklerine etki etmiştir denilebilir. Amatör çekimlerde öne çıkan dikey formata karşılık ana akım sinemanın bu çekim ölçeklerine henüz mesafeli yaklaştığını söylemek mümkün. Deneysel olarak ortaya çıkan dikey sinema bir kenara bırakılırsa bu formatta hareketli görüntü üretimi hala sosyal basın platformlarında, kısa amatör video çekimlerinde kullanılıyor. Günümüzde dijital bir kültürel alanın içerisinde yaşarken yeni basın araçlarının görme edimini yeni biçimsel kodlar üzerinden inşa ettiği görülüyor. Üretilen bu yeni görsel estetik alan, geçmişin biçimsel anlatı kodlarının yapı-bozumuna uğratıldığı bir aşama olduğu kadar tarihsel olarak teknik araçlar ayrıca insanlar arasında kurulan yeni bir ilişki formunu da niteliyor.”