Dünyanın en büyük otomotiv gruplarından Stellantis’in CCO’su olarak, Türkiye’de ayrıca dünyada birçok kişiye ilham olan “flexlife” çalışma modeli …
Dünyanın en büyük otomotiv gruplarından Stellantis’in CCO’su olarak, Türkiye’de ayrıca dünyada birçok kişiye ilham olan “flexlife” çalışma modeli ekseninde insan kaynakları bakış açısını bilimsellikle destekleyerek, “insan mühendisliği” iş modellemesini geliştiren Ayça Furth, iş hayatında bireyin merkezde olduğu ayrıca bireyin olma haline alan açan özgürlükçü iş yapış kültürünü MAG’a anlattı.
Otomotiv sektöründe 27 yıldır başarılı işlere ayrıca iş hayatını dönüştürücü projelere imza atan Ayça Furth kendisine ayrıca iş hayatına dair detayları MAG okurları ile paylaştı.
Sektördeki yolculuğunu anlatarak röportaja başlayan Ayça Furth “Aslında çok kısaca bir otomotiv gönüllüsüyüm desem yanlış olmaz. İş hayatına otomotiv sektöründe başladım, sırasıyla Nissan, BMW, Land Rover, Rover, Peugeot markalarında Satış Sonrasından, Satın alma, Planlama, CRM, Kalite, İnsan Kaynakları gibi pek çok farklı birimde 27 yıllık bir sektör deneyimi edinme şansım oldu. Amacım her kurum içinde sektörün geleneksel bakış açısına perspektif getirecek yenilikçi yaklaşımları zorlamak oldu diyebilirim. Metası bu kadar güçlü olan sektörler, vakit vakit ürün gölgesinde, ticaretin diğer girdilerine yeterince odaklanamayabiliyor, bu anlamda birey odaklı iş yapışın sürdürülebilirlik adına kritik olduğu konusundaki inancımı iş yapışın her adımına taşımak hep ajandamın üst sıralarında. Halen Stellantis Türkiye’de, Opel,Peugeot, Citroen, DS markalarının; Satış ayrıca Pazarlama dışındaki operasyonlarına liderlik eden CCO “Chief Corporate Officer” sorumluluğunu yürütüyorum.27 yıllık sektörel tecrübem süresince, farklı sorumlulukların yanı sıra, şirket birleşmeleri, yeni birim kuruluşları ayrıca pek çok organizasyonel transformasyon başlıklarında liderlik ettim. Halen inovatif teknoloji uygulamaları ayrıca akredite koç olarak da çalışıyorum” dedi.
Pandemi ile başlayan değişim sürecinizi ayrıca iş dünyasına kazandırdığınız Flexlife iş modelinden bahseder misiniz? Sorusunu yanıtlayan Furth şunları söyledi: “Flexlife bir oluş hali. Bir özgürlük hareketi demem lazım çok provokatif birkaç cümle kurmam gerekirse. Bireyin farklı rolleriyle yaşamda duruş hali. Geleceğe dair bir kabul. Flexlife bildiğiniz üzere çok konuşuldu. Mart 2020’de ilk pandemi vakası ile evlere geçildikten, yaklaşık 2 ay sonra artık ofisli bir hayatın iş dünyasının vizyoner kurumları tarafınca da uygulanmayacağı öngörümüz birebir kendini doğruladı. Sınırsız yaşamın getirdiği bir sınırsız düşünce, hayal etme, yani duyarsızlık bizim için FlexLife.”
Flexlife’ı beyaz yakalının özgürlük manifestosu olarak bahsediyorsunuz. Bunu bizlere tanımlar mısınız? Sorusuna ise “Amaç, sonuç ayrıca ticari anlamda değer yaratmak olduğu için, bireyin seçimleriyle bu sürece gönüllü katkısı, virajı döndüğümüzde bizim de pusulamız olacaktı. Ayrıca yanılmadık. Çalışanlarımızın içindeki gönüllü iş yapmak ayrıca otantik olmak halini koruyarak tüm ticaret paydaşlarımıza değer yaratacağımızı biliyorduk zira” diyen Ayça Furth, sözlerine şöyle devam etti: “Bugüne kadar klasik iş modellerinde bilinen hep bilinmeyenden büyüktü. Bu da kurumun direksiyonda oturduğu sistemlerle sürüyordu ticareti. Oysa bilinmezlik içinde kurum direksiyonda oturmaya ısrar ettiğinde, iş sürdürülebilir olmaktan çıkıyor. Burada yetkin çalışanın sizin için günü dizayn ettiği çevik ihtiyaçlar çıkıyor ortaya. İşte biz de tam bu noktada çalışma düzenimizi ofisleri ayrıca bürokrasiyi kapatarak evlere taşıdık. Bu iş modeline “FlexLife” dedik. Çalışanın bu sistemdeki varoluş haline ise “Beyaz Yakalının Özgürlük Manifestosu” dedik. Özgür seçimlerden, bireysel sorumluluktan, kendimiz olmayı bir perspektif olarak işe getirmekten bahsettik. Ayrıca sonuç ortada…”